Kayıtlar

Bu, Buradaki Son Yazım; Çünkü...

Resim
Mini bir haber.. Kitap yazma konusunda uzun yıllardır kalemimin ve birikimimin belli bir düzeyde demlendiğinden iyice emin olmak için kendime hep uzak uzak yaş hedefleri koyup durdum; çünkü roman-şiir gibi kurgusal sanat metinleri değil, fikir yazıları ve epistemik bazda nesirler kaleme alıyordum. Dolayısıyla da kalemimin ve üslubumun oturmasından daha kritik olan şey, paradigmamın ve fikrî elastikiyetimin oturmuş olması, yaklaşım tarzımda ve tefekkür edişimde belli bir olgunluğa gelmiş olmam, konuyu ele alış biçimimdeki gençlik coşkumun objektivitemi zedeleme ihtimalinin ortadan kalkmış olması ve de ilgilendiğim konularda bilgi ve görgümün derinleşmiş olmasıydı. Bu yüzden bu mükemmeliyetçiliğimde haklıydım da ve bir 22 yaşımda kitap çıkarmadığım için bugün çok memnunum..:) Zira üniversitede, her bir sonraki yıl geçen yılki yazımı ham bulup beğenmediğimde, daha gidilecek çok yol olduğunu düşünürdüm her yıl.. Fakat şu son 2 yıldır, 5 sene önceki yazılarımı okuduğumda bile içime siner ol...

Varlık ve Sınırları Üzerine

Resim
                                                                                   (Tablo: Jacek Yerka- The Romantic Garden)          Bir matematik tanımı: ‘’Daire: Çember tarafından sınırlandırılan düzemsel alana daire denir.’’ Yani daireyi daire yapan, çevresindeki yuvarlaksı çizgiselliktir. Çember algılanmaksızın daire de kavranamaz. Varlığı belirleyen ve kendiliğini sağlayan şey, onu çevreleyip oluşturan sınırlarıdır ; dolayısıyla sınırları bilinmeyen bir varlık da tam olarak kavranamayacaktır . Sınırları bilmek, yani bir şeyi tanımak ise, ancak ki sınırlara varıp ta müşahade etmekle mümkün olabilecektir. Sözgelimi, çemberin etrafını dolanmaktan, köşelerine-dönemeçlerine anlaya anlaya dokunmaktan, ku vvet uygulayarak aşılıp aşılamayacağını denemeye uğr...

Kusurlu Yaratım Teorisi ve Teolojik Temelleri

Resim
  (Resim: Truman Show Filminden) Kusurlu Evren Teorisi ve Teolojik Temelleri Evvela belirtmeliyim ki bu yazıda kusursuzluk ve mükemmellik kelimelerini eşanlamlı olarak kullanmıyor, karşıt kutba yerleştiriyorum. Yani, kusurluluk ile mükemmelliği eşanlamlı olarak alıyorum. Bu yazı, bu üç sıfatı ve kavramı TDK’daki tanımlarından bağımsız olarak ele almaktadır. Zira bu yazıdaki diskura göre, mükemmellik, kusursuzluk demek değildir. Bilakis, mükemmellik, kusurluluklarla inşa edilmiş bir sistemin, işe yararlılık bakımından en kemal sonucu demektir. Bazen mükemmellik kusur ister. Hatta bazen, kusurluluklardır mükemmeli inşa eden. Şimdi o halde, neyden bahsettiğimizi serimleyelim… Allah aslında bu dünyada her şeyi bilinçli olarak kusurlu yaratmıştır ve bu, bize duyduğu bir çeşit merhametten kaynaklanır. Zira bu denli arızalı iken dahi onun büyüsüne kapılmaktan kendimizi alıkoyamazken, eğer her şey tastamam halde ayarlı olsaydı kendimizi dünyanın çekiciliğinden uzak tutmamız çok daha zor...

Sanatçıların Özgürlüksüzlüğü

Resim
  Sanatçıların Özgürlüksüzlüğü ‘Sanatçı sanatını icra ederken özgür müdür?’ sorusu, özde toplumsal diktaları, mahalle baskısını yahut siyasi ambargoları ve ifade özgürlüğü meselesini sorunsallaştırmaz. Zira konu bu dış etkilere gelenedeğin, evvela zorunlu olarak insanın içsel kısıtlarını söz konusu eder. Yani sanatçının özgürlüğü meselesini tartışmak, evvela insan özgürlüğünün imkânı meselesini tartışmak demektir. Sanatın doğası icabı sanatçının özgür olması gerektiği, bir önkoşul olarak kabul edildiğinde, bu konuyu masaya yatırmanın hayatîliği daha da açığa çıkar. Yani yaratıcılığın, üretkenliğin ve benzersizi ortaya koyma çabasının güdüldüğü bir sahada, belirlenmiş ve özgür olmayan bir varlığın konumu, çok trajik bir dilemma olarak belirecektir –ki verili gerçek de aslında budur. Yani, insanın özgürlüksüzlüğü gerçeği, sanatçı için ekstra büyük bir sorun görünümünde belirir. Evvela tespit edilmesi gereken kısıt, insanın, kendi mizacının nesnesi olduğu dur. Yani doğduğumuzda,...

Bana ''Hayvansever'' Diyen Kişi 'Hayvansevmez' Olmalıdır...

Resim
Bana ‘'Hayvansever'’ Diyen Kişi 'Hayvansevmez' Olmalıdır... İddiam şudur ki, hayvanseverlik değil, 'hayvansevmezlik' sonradan edinilir. Nitekim bir çocuğa hayvan sevmeyi öğretmemize gerek yoktur; çünkü o zaten, davranışlarından gözlemleyeceğimiz üzre bu doğal dürtüyle doğar ama hayvan sevmemeyi gayet tabii öğretebiliriz ve de bu çok yaygın bir öğretim… Dikkat edelim; hayvanları sevmeyen, onlara yaklaşmak istemeyen, merak ve ilgi duymayan tek bir çocuk örnekliği hatırlamamız zordur. Her insanın çocukluğunda bu fıtri eğilim bulunur. Hayatta kalma konusunda her tür hayvandan daha acizken bile çocuk, hayvanlara karşı merhamet, koruyuculuk ve yardım etme dürtüleri içinde olur ve onları gördüğünde -ebeveyn teşviki olmaksızın- kendi kendiliğinden sevmeye uyarılır. Bu bağlamda, eğer doğumla getirilen realiteleri bir ölçüt olarak alırsak çok rahatlıkla diyebiliriz ki, insan doğası için hayvanları sevmek değil, aslında sevmemek nadirattandır. Lakin ilginçtir ki, bu aynı ç...

Sanatta Nesnellik ve Öznelliğin Kaynağı ve Sınırları

Resim
                                                                                          (Resim: Rachelle Ferrell) Sanat, insan doğasını keşfetme ve özgürleştirmede en iddialı alandır. Öyle ki felsefe dahi bu imkâna bir derece maliktir çünkü sanatta felsefeden farklı olarak doğrudan pratiğe dökme edimi vardır. Bu da, direkt olarak bir kendini gerçekleştirme, bir öz-fark edim deneyimi   ve   olduğun halde hürleşip akışma imkânı tanır. Ancak gelin görün ki elimizdeki bu tek imkân sahasına da bilim muamelesi yapmaktan geri durmuyor; onu ‘olmalı’ ve ‘olmamalı’lara, dikte edilen mutlak doğru ve yanlışlara hapsediyor ve doğasını daraltıyoruz. Sanat ancak, sanatın tarihçiliği yapıldığı müddetçe bilim sahası kulvarında değerlendirilebilir, kendisi bir bilim değil...

Kendini Gerçekleştirmek Üzerine

Resim
İnsanda bulunan her kuvve/potansiyel, içinde, var olma biçimiyle bağlantılı olarak bir var olma amacı taşır. Amaç taşımak ise, eyleme hazır halde olmak demektir. Yani amacın var olma amacı, pratiğe yansımaktır. Dolayısıyla aksiyona geçmek istemeyen bir kuvve, bir töz, bir yeti, bir yetenek yoktur. O, evrendeki her şey gibi bir enerjiden vücuda gelmiştir ve ruhta/bilinçte yer kaplar; metafizik bir hacme sahiptir. Bu yüzden, var olma amacına uygun aksiyolojik bir mecra bulamadığında, kendini gerçekleştirme ısrarlılığıyla ruhta tekrar eden istekler nüksettirir, alarmlar verir. Bir sebeple sonuç alamadığında da, var olan bu enerji, kapladığı alanda zehre dönüşür. İşte bu iç boğulmanın meydana getirdiği sonuçlara psikolojide kişilik bozuklukları ya da pek çok hastalık adı konuyor. Yani ki, ruhsal problem çeşitlerinin çoğunun en büyük sebebi, kendini gerçekleştirememek sebebinde kökleniyor. Kendini gerçekleştirmek, mizaç hamurunu hangi malzemeler oluşturuyor ise onları baskılanmadan, engelle...