Kendini Gerçekleştirmek Üzerine



İnsanda bulunan her kuvve/potansiyel, içinde, var olma biçimiyle bağlantılı olarak bir var olma amacı taşır. Amaç taşımak ise, eyleme hazır halde olmak demektir. Yani amacın var olma amacı, pratiğe yansımaktır. Dolayısıyla aksiyona geçmek istemeyen bir kuvve, bir töz, bir yeti, bir yetenek yoktur. O, evrendeki her şey gibi bir enerjiden vücuda gelmiştir ve ruhta/bilinçte yer kaplar; metafizik bir hacme sahiptir. Bu yüzden, var olma amacına uygun aksiyolojik bir mecra bulamadığında, kendini gerçekleştirme ısrarlılığıyla ruhta tekrar eden istekler nüksettirir, alarmlar verir. Bir sebeple sonuç alamadığında da, var olan bu enerji, kapladığı alanda zehre dönüşür. İşte bu iç boğulmanın meydana getirdiği sonuçlara psikolojide kişilik bozuklukları ya da pek çok hastalık adı konuyor. Yani ki, ruhsal problem çeşitlerinin çoğunun en büyük sebebi, kendini gerçekleştirememek sebebinde kökleniyor.

Kendini gerçekleştirmek, mizaç hamurunu hangi malzemeler oluşturuyor ise onları baskılanmadan, engellenmeden yahut atıl halde bırakmadan eyleme yansıtabilmek; kişinin her nasıl ise ketsizce o özellikleriyle varlığını işletebilmesi demektir. Modern algının topluma dayattığı kendini gerçekleştirme tanımı ise, daha çok şeye sahip olup daha çok meta tüketmekle, -sonu gelmeyecek olan- arzulara, kaynağını irdelemeden geçit vermekle eşdeğer anlamlar taşır. Böyle bir kendini gerçekleştirme, daha doğrusu, aslında gerçekleştirememe deneyiminin sonucu da aynıdır;  varılacak yer yine ruhi bunalımlardır, çünkü başta kalkış noktası yanlış seçilmiştir.

İnsan kendini tanımadıkça, özünü oluşturan unsurları, bileşenleri bilmedikçe, psikolojik açmazlarının nedenlerine de ayamıyor. Nitekim neye ihtiyaç duyduğunu bilip de giderememekten duyulan sıkıntı ile, henüz daha neye ihtiyaç duyduğunu bile bilememenin verdiği sıkıntı, aynı boğumlulukta değildir. Bunun yanında, neye ihtiyaç duyduğunu bilmediğinin de bilgisinde olmayanın bulunduğu kör bağlamsa çok daha boğumlu olandır. Zira kişi, sorunun kaynağını başka yanlış şeylerde arayabilir ya da bu kaynağı hiç aramayabilir. Yine de en boğumlusu şudur ki, kişi, bir şeye ihtiyacı olduğunun bile farkında değildir ve böyle bir durumda bu içerde gizil halde duran ihtiyacın yarattığı marazlar çok daha büyük bir kontrol problemi demektir. Zira bilmemek ve farkında olmamak, o fıtri ihtiyacı etkisizleştirmez ve geçersizleştirmez. O şey içerde her koşulda kımıl kımıl devinedurur.

Yani ki, kendini gerçekleştirememe formları, bu şekilde dört çeşit bir kademeliliktedir denebilir esasen. Görüldüğü üzere bu problem, kişinin kendine uzaklığı oranında, kendini tanımaması ve bir içedönüş deneyimlememesi oranında katmerleniyor. Kademeleri özetleyelim ve daha berrak olsun:

-          Neye ihtiyaç duyduğunu bilip, giderememek,

-          Neye ihtiyaç duyduğunu bilmeyip de giderememek,

-          Neye ihtiyaç duyduğunu bilmediğini bile bilmeyip giderememek,

-          Bir şeye ihtiyaç duyduğunun bile farkında olmamak; ihtiyacı olmadığını düşünmek…

 

İki benden biz çıkar; birlikte biriz…

Her insan kişisinin iç huzurun tam kemali, aslında başka insanların da kendini gerçekleştirmesine bağlıdır. Bir başka ifadeyle, yekûn olarak toplum huzuru, birbirini etkileyen insan teklerinin kendi olabilmesi ile kaimdir. Zira toplum, kendini gerçekleştiren bireyler tarafından işletiliyor ve bu insanların karşılıklı etkileşimleriyle deviniyor. Sözgelimi, müzisyenlik tözünü gerçekleştiren doğurgan bir sanatçı kişisi yahut sayısal kabiliyetlerini hayat kurtarma yolu ile gerçekleştiren bir doktor kişisi, aslında bu meslekleri, bizatihi kendi iç sükûnları için seçmişler ise de, gerçekleştirmekteki ilk ve en baskın sebepleri bu olsa bile, bu kişisel gidişatları, kendi kişisel yetenek ve başarılarını ortaya koydukları oranda toplum yararına sonuçlanır. Kişisel yarardan beslenen bu eylem, aslında daha çok toplumsal yararlılıkta düğümlenir. Daha açıklayıcı bir ifadeyle, bir insanın kendi olabilmesi, kim olduğunu ve ne yetenekler taşıdığını fark edip uygulamaya koyabilmesi gibi kişisel bir tatminin ortaya koyacağı üretiler, yani kısacası kendini gerçekleştirmek, doğası icabı toplumla paylaşılma zorunluluğu içinde olduğundan, bu çıktılar hep topluma hizmetle sonuçlanır. Bence bu detay, yüzyıllardır tartışılagelen ‘’birey–kolektivite çatışması’’na da çok yapıcı bir uzlaşım getiriyor. Malumdur ki bu iki olgu hep birbirinden ayrışık halde ve birbirine zıt görüldüğü/gösterildiği için çatıştırılmıştır; oysa ikisinin de ayaktalığı aynı oranda birbirine bağlıdır; bu sebeple biri diğerine öncelenecek keyfiyette değildir. Bahsettiğim bu sentezden şu –aslında çok yaygın olan- çekirdek kanaat sadır oluyor: Önce kendini bil, kendini gerçekleştir; ve sonra beraberinde bu, topluma bir hizmet olsun…

Dolayısıyla, sağlıklı bir kendini gerçekleştirme çabası içinde olmak, sanıldığı gibi bireycillik, negatif anlamda bir liberallik yahut bencillik gibi anlamlara karşılık gelmez; kendi kapının önünü süpürmek gibi bir rasyonalliğe karşılık gelir. Topluma yararlı olacak kimse, önce kendine yararlı olabilmiş kimsedir; kendini tanımış ve kendiyle ilgili sorunlarını halletmiş kimsedir. Nitekim bu sorunlarını halledememiş kimseler de, kendiyle ilgili kişisel sorunlarını, ilişkilerine yansıtmaktan kaçınamazlar. İşte bu görüşün tersine teknikle bir sağlamasını yapmış olduk: Hizmet edemeyen şahıs, çevresine hezimet eder. Öyleyse, önce kendimiz ve beraberinde de sağlıklı çevre diyoruz. Ne demiştik: Bütün bir toplum, aslında kendini gerçekleştirebilmiş insan tekleri tarafından işletiliyor…


Sacide Eftalya Fettahoğlu                                                                                                        

Yorumlar

  1. Çok felsefik olmuş 😛kafa karıştırıyor ama zihin melekelerimi aktive eden dolaylı anlatımlar her zaman cazip gelmiştir. Kelime dağarcığımı zenginleştirdiği için. Yani işin özü birey tanımalı kendinde olan istidatları kendini geliştirerek keşfetmeli bu bencillik değil bilakis kendi varlığının inkişafını ve ruhunun heykelini dikme adına gayretidir. Kendini tanıyan birey olabilen insan ancak topluma faydalı olabilir. 🙏🌹

    YanıtlaSil
  2. Okuyunca dehşete düştüm...
    Aldığımız her nefesten, söylediğimiz her kelimeden hesaba çekecek olan Yaradan, verdiği çok özel yeteneklerin israf edilmesinden ve üstelik topluma etki ederek çığ gibi nesilden nesile çoğalarak artacak sorunlara dönüşmesinden sorumlu tutmaz mı?
    Kendimden başlayarak, evladımdan başlayarak, öğrencilerimden başlayarak bunu izah etme sorumluluğu düştü üzerime...
    Eyvallah...

    YanıtlaSil
  3. İlk tecrübemi paylaşayım istedim:
    Yazınızı okuduktan sonra 6.sınıfların dersine girdim.Matematik öğretmeni olmama rağmen çocuklar tahtadakileri defterlerine geçirirken onlara şiir okurum genellikle aklımda kaldığı kadarıyla. Bazen Fuzulî' den birkaç beyit, bazen Necip Fazıl, bazen başka şairlerden ...Bazen güncel konulardan,sanattan bahsederiz.Bir öğrencim vardı sınıfta hiç parmak kaldırmazdı. Bugün dedim ki:
    "Çocuklar bugün bir yazı okudum." Diye başlayıp özetledim anlattıklarınızı. Hiç parmak kaldırmayan o öğrencim ilk defa söz istedi. Hemen söz verdim..
    Önceki okulunda sınıfta ara ara şarkı söylediğini, şarkı söylemeyi çok sevdiğini ama iki arkadaşının kendisiyle alay ettiklerini ve artık sadece evde söyleyebildiğini gözleri dolarak söyledi. Sakın vazgeçme dedim, cesaretlendirmeye çalıştım.
    Başka bir öğrencim "Öğretmenim mahçup olmuştur " dedi.Bu kelimeyi mahçup olmaması gereken insanlardan çok duyar oldum bu ara..İlk çocuğa döndüm ve sanatsal ruh taşıyan insanlarda bayağı üst seviyede hissediliyor duygular , onun için bu kadar kırılmış olabilirsin, bunu da bilmeni isterim, duyguların sanatsal ruhuna işaret ediyor dedim.
    Sonra bir test dağıttım. Bu çocuk yanıma geldi, soruların tamamını yanlış yapmıştı. Gözlerine bakıp sana çok teşekkür ederim dedim. Belli ki zorlanıyorsun,vazgeçmediğin için,tamamına uğraştığın için, cevaplarını bana değer verip gösterdiğin için teşekkür ederim dedim. Çok şaşırdı. Diyaloğumuz devam etti uzunca ama kimlerin hayatına dokunduğunuzdan haberiniz olsun istediğim için yazıyorum buraya kadarki kısmını.Gözlerinin umutla dolmasını görmenizi isterdim...
    Bilin ki içinize ilham olsun..Vazgeçmeyin azminizden, paylaşmaktan,üretmekten...
    Zira sizin gibi düşünüp sorgulayan beyinlere çok ihtiyaç var...
    Teşekkürlerimle...

    YanıtlaSil
  4. "Mahcup" kelimesini yanlış yazmışım, düzeltmek iyidir yanlışlarımızı...
    Eksiklerimiz, kusurlarımız oluyor malesef..Çok hem de...
    💐

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bana ''Hayvansever'' Diyen Kişi 'Hayvansevmez' Olmalıdır...

Varlık ve Sınırları Üzerine